... İşte o sabah öldüm ben...
Yıkılan oteller, ismini bilmediğim -hatta konuştuklarını anlamadığım- kadınlar ve Japonya'ya trenle gitmeye çalıştığım bir rüyadan uyanmaya çalışıyordum. Uyandıkça tekrar uyumak istiyor, yeni rüyalar görmek umuduyla kafamı yastığa koyuyor; ama hep o tanımadığım kızın yanında bir uçakta kendimi bir otele giderken buluyordum. Otelde garip deneyler yapan, ayin manyağı bir grup vardı. Benim ise aklım fikrim buradan kaçıp trenle Japonya'ya gitmekti. Uyandım, artık uyanık kalmaya kararlıydım. Kafamı ayaklarıma doğru çevirdim, henüz yataktan kalkmaya hazır olmadığıma karar verip ayak serçe parmağımın ne kadar çirkin ve kullanışsız olduğunu düşünmeye koyuldum. Gerçekten, ayak serçe parmağı ne işe yarar ki allah aşkına? Bilumum kapı ve ayaklı mamüllerin kenarına çarpar, kan toplar, üstündeki tırnağı şekilli kesmesi zordur... Olmasa da olur diyerek kendimi yataktan kaldırmaya yeltendim. Birkaç başarısız denemeden sonra düşerek de olsa yatağın fizik halinden ayrılmayı başardım; lakin sabah ereksiyonundan kurtulmak için tuvalete yönlendiğim an; aslında hala yatakta olduğumu fark ettim. Meğersem, tekrar uyuyakalmışım ve yataktan düştüğüm böyle saçma bir rüya görmüşüm. Haliyle bütün o kalkmaya yeltenme sürecini tekrar yaşamaya üşenip uyumaya koyuldum.
Uyandığımda saat öğleden sonra bir ile bir-buçuk arası bir yerdeydi. kapı ve pencere kapalı olduğu için odam nefesimden bir hayli ısınmıştı ve ben ter içindeydim, bunların hepsine ek olarak sabah ereksiyonunun verdiği içsel çelişkiyi taşımaktaydım. Çişimi yapmaya karar verip tuvalete yöneldim. Odamın kapısını açmamla dışarıdaki hava ile içerdeki havanın farkının suratıma tokat gibi vurması bir oldu. "Piiii, ölmüşüm de kaldıran yokmuş meğersem!" dedim. İşte o sabah öldüm ben aslında... Bunların hepsi de bedenimden çıkan ruhuma binaenmiş...
Yok lan ölmedim, ne ölücem! Ölseydim bu yazıyı yazamazdım. Neyse, tuvaletimi yapıp su içmeye mutfağa gittim. Raftan bir bardak alırken çamaşır makinamızın yeterince iyi yıkamadığını düşündüm. Halbuki bulaşık makinası bulaşıkları tertemiz yapmış. Çamaşır makinamız ise eski ve çamaşırları deforme etmekten başka bir işe yaramıyor. Bu düşüncelerle tekrar odama yolumu yaparken karnımın aç olduğu ve kahvaltı yapmam gerektiği düşüncesi zihnimi bulandırmaya başladı; fakat odamdan içeri girip Oblomov'un bana sırıttığını görünce kahvaltı hazırlamaya üşenmeye ve internetten lahmacun söylemeye karar verdim. Üç adet lahmacun ve bir ayran söyleyip müzik açtım.
Tam o sırada annem aradı. Onu hiç arayıp sormadığımdan haftada bir bile onu görmeye gitmediğime kadar çok çeşitli konularda engin sohbetlere daldık. İşte o an kafama dank etti; eğer dört neden olmasaydı ontolojik felsefe problemleri Platon'un orta oyunlarına kalacaktı. Halbuki dört neden o kadar şahaneydi ki alsam, evimde dursalar hiç yadırgamazdım. Küçük bir kendini zeki hissetme seansından sonra anneme -çok biliyormuş bir edayla- "bak şimdi..." li bir paragrafla giriş yaptım. Öyle akıcı ve öyle anlaşılmaz konuşuyordum ki annem sözlüğe bakamadan yere seriliveriyordu. En sonunda dayanamadı ve bir "Lan, ne diyorsun sen?" çekti. Bir an kitlendim. Sonrasında kapı zili çaldı ve ben anneme beklemek zorunda olduğunu, yiyeceğim lahmacunun parasını vermem gerektiğini söyleyip telefonu masama koydum. Yüzsüzlük olmasın diye 6.5 TL tutan siparişime bahşişi bütün olarak ekleyip gelen arkadaşa 7 TL verdim ve teşekkürler, üstü kalsın nidalarıyla kendisini geri yolcu ettim.
Odama geldiğimde King Crimson'dan "Level Five" çalıyordu. Bunun konuyla hiçbir alakası yok, öyle belirteyim dedim; ama güzel parçadır, açın dinleyin bence. Böyle enstrumantel parçaların havası bir başka oluyor. Herneyse, tabi lahmacunlarla buluşmanın verdiği sevinçle telefonu hatırlamam biraz zaman aldı. Bir yerlerden gelen "ALOOOOOOO!" sesiyle lahmacunumu yemeye ara verip telefonu tekrar elime aldım. Annemin onu umursamadığıma dair birkaç eklemesinden sonra özür diledim ve onu çok sevdiğimi söyledim. O da bana neler olduğunu sordu. Benim cevabım hazırdı "Anne ben Metafizik oldum...". İşte böyle, dört neden felan...
N'aber?
Salı, Haziran 09, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)